18 Ağustos 2011 Perşembe

Beyazıd-ı Bestami Destanı

Ariflerden bir erdi, Beyazıd-ı Bestami,
Onun adını verdim, okuduğun destanı,
Günlerce yol yürüdü, kırkbeşinci hac için,
Sordu ona bir kişi, gelirsin her yıl niçin?
Mekkenin kapısında, kesti onun yolunu,
Kılıcını gösterdi, kaldırarak kolunu,
Başladı etrafında, dönüp tavaf etmeye,
O anda sardı korku, Beyazıd Bestamiye,
Korkma haydi yürü git, Arafatta bir düşün,
Yokmudur, acep senin, bundan başka bir işin?
Düşünmeye başladı, bu ne hikmettir diye,
Arafat tepesinde, kapandı hem secdeye,
Kırkbeş yıllık haccını, sattı somun ekmeğe,
Aldığı o ekmeği, yedirdi bir köpeğe.
Ayrılarak oradan, bir beldeye ulaştı,
O beldede bir rahip, ona kucağın açtı.
Misafirimsin deyip, altına yatak serdi,
Baş rahibin vazını, dinletmekti tek derdi.
Otuz günün sonunda, ondan izin istedi,
Teşekkür edip ona, artık gideyim dedi.
Bizim baş rahibimiz, çok güzel konuşuyor,
Onu dinleyen kişi, feyiz alıp coşuyor.
On gün daha kalırsan, sen de onu dinlersin,
Sonra eğer istersen, izin senin gidersin.
Tamam dedi Bestami, on gün daha kalayım,
Neler neler söylüyor, ben de feyiz alayım.
Kırk günün sonucunda, rahip gibi giyindi,
Bir hikmet vardır diye, için için yerindi.
Kürsüye gelen rahip , konuşmaya çekindi,
Aramızda şu anda, Muhammedi var dedi.
Öldürelim dediler, göster onu sen bize,
Hayır dedi baş rahip,izin vermem ben size,
Kimdir o Muhammedi, kimse kendin göstersin,
Çekinmesin bizlerden, o kişi ben’im desin,
Sorduğum sorulara, bilirse cevap versin,
Beyazıd-ı Bestami, cevap vermek isterim,
Neyse sorun sor haydi, soruları beklerim.
Soru faslı başladı, birer birer böylece,
Döküldü titizlikle, ağzından hece hece.

İkincisi olmayan, bir nedir söyle bana,
Cevap verdi Bestami, bir Allah dedi ona.
Doğru dedi baş rahip, geliyor soru iki,
Üçüncüsü olmayan, iki şey acep ne ki?
Üçüncüsü yok onun, gece bir gündüz iki,
Şimdi söyle bakalım, dördü olmayan üçü,
Evliliği çökertip, taşınıp giden göçü,
Üç talaktır üç talak, boşanma yeminidir,
Aileyi yok eden, göz yaşı zeminidir.
Sıra şimdi dörttedir, dördü var beşi yoktur,
Cevap ver buna şimdi, benzeri eşi yoktur.
Zebur,Tevrat, İncildir, bir de Kur’an-ı Kerim,
Bunlar kutsal kitaptır, Allah Kelamı derim.
Bu da doğru cevaptır, şimdi şuna cevap ver,
Altıncısı yok onun, beş olan acep nedir?
İslamın en önemli, esasından biridir.
Altıncısı olmayan, beş vakit namaz vardır,
Mükellef olan kul’a, islamda o da farzdır.
Yedincisi olmayan, altı olan da nedir?
Biliyorsan cevap ver, kuralım sana sedir.
Altı günde var oldu, yer ve gök yaratıldı,
Tamam dedi baş rahip, bu cevaba katıldı.
Sekizi de olmayan, yedi nedir bilsene,
Biliyorsan sen bunu, bana doğru gelsene,
Yarattım diyor mevlam, yedi kat semavatı,
Bak özenle donattım, ayrı ayrı her katı,
Dokuzu yoktur onun, sekiz nedir bil bunu,
Yadırgama bunları, ariflik bunun sonu.
Sekiz melektir onlar, arş taşımak görevi,
Yer yüzünde görülmez, semalardadır evi.
Onuncusu olmayan, dokuz nedir sen söyle,
Beyazıdın cevabı, buna da oldu şöyle,
Anasından bir çocuk, dokuz ayda doğmaz mı?
Şafakta doğan güneş, karanlığı boğmaz mı?
Hayranlıkla baş rahip, Beyazıdı dinledi,
Eğer cevap verirsen, daha sorum var dedi.
Şimdi başka bir soru, soruyorum bak sana,
Onbiri olmayanın, on’u nedir? de bana.
Şuayp peygambere, on yıl çobanlık etti,
Musa peygamberdi o, sonra kavmine gitti.
Tamam doğrudur dedi, başka bir soru şimdi,
Onikisi olmayan, onbir kişi kim idi?
Onbir kardeşi olan , Yusuf peygamber dedi.
Onüçü de olmayan, oniki olan nedir?
O da oniki aydır, tamamı bir senedir.
Rahip tebessüm etti, başka bir soru sordu,
Havadan hayat buldu, kimi onda korudu?
İsa peygamberdir o, havadan hayat bulan,
Ad kavmiydi havayla, ansızın helak olan..
Rahip başka bir soru, sormak için yaklaştı,
Çok sevdi Beyazıdı, onunla kucaklaştı.
Söyle bakalım şimdi, ağaçtan ne yarattı?
Kim korundu ağaçla, kimi narına attı?
Musa peygamberin, asasıdır ağaçtan,
Dilerse yüce Rabbim, yaratır yeni baştan,
Zekeriya peygamber, bir ağaçta farıdı,
İbrahim peygamberi, O ateşten korudu.
Kim ateşten var oldu, kim ateşle yok oldu?
İblistir yaratılan, yüce Rabbın narıyla,
Ebu Cehil kafiri, yandı onun harıyla,
Rahip başka bir soru, yöneltti yeni baştan,
Kimler korundu taştan, ne yaratıldı taştan?
Salih peygamberin, yaratıldı devesi,
Böylece kursağında, kaldı kavmin hevesi.
Ashab-ı Kehf korundu, taştandı mağarası.
Helak oldu taş ile, Ebrehe fil ordusu.
Rahibin soruları, tükenmedi bitmedi,
Durmadan dinlenmeden, yenisini ekledi,
Cennette dört nehir var, aynı kaynaktan akan,
Gizli kapaklı değil, görüyor başa bakan,
Biri bal biri sudur, biri süt biri şarap,
Bu dört nesneyi de bil, yardımcın olsun yarap,
İnsanın başındadır, acıdır kulak yağı,
Tuzlu akar göz yaşı, yüreğe akar ağı,
Burun suyu başkadır, tadı ağızdan gelir,
Tatlı dil bal misali, seven canını verir.
Cennet ehli yer içer, su dökmez abdest bozmaz,
Dünyada var örneği, çiçek açar hiç tozmaz,
Cennettedir o ağaç, adı tuba okunur,
Köşklere saraylara, tüm dalları dokunur.
Elbet vardır dünyada, buna misal olan eş,
Işıkları dokunur, sabah doğunca güneş.
Bir sorumda şöyledir, cevapla onu dur da,
Oniki dalı olan, bir ağaç daha orda,
Her dalda otuz yaprak, her yaprakta beş çiçek,
Dikkatle baktı rahip, nasıl cevap verecek,
Oniki dal bir yıldır, oniki ay var onda,
Her dalda otuz yaprak, otuz gün var bir ayda,
Her yaprakta beş çiçek, beş vakit namaz o da,
Son bir soru soruldu, Beyazıt Bestamiye,
Beklemeye başladı, acep o da ne diye,
Hacc ona farz değildir, ruhu da yoktur onun,
O tarihte yok idin, cevabı vardır bunun,
Ruhsuzdur gemisi de, Nuh Aleyhisselamın,
Lutfu olsa gerektir, bunlar yüce kelamın.
Beyazıd-ı Bestami, benimde bir sorum var,
Cevabını verirsen, orda mekanın var,
Cennetin anahtarı, nerde söyle sen dedi,
Çekindi önce rahip, buna cevap vermedi.
Döndü tüm rahiplere, cevabını bilirim,
Katılırsanız bana, buna cevap veririm.
Tamam dedi rahipler, cevabını sen söyle,
Katılırız biz sana, yeter ki bakma öyle,
Cennetin kapısında, anahtar şehadetti,
Okudular birlikte, İslam olmaya yetti.
Böylece tüm rahipler, İslamı kabul etti,
Bu destan da burada, işte böylece bitti.

ALİ GÖZÜTOK
2007 ANTALYA

Zile'liler Hırka-i Şerif’in Peşinde

Zileden Götürülen Hırka-i saatdet'in örtüsü
Zile Toplumsal Diyalog Platformu Başkanı Hulusi Serezli, yıllar önce Tokat’ın Zile ilçesinden Ankara’ya götürüldüğünü öne sürdüğü Hırka-i Şerif’i ilçeye tekrar getirmek için çalışma başlattıklarını belirterek, ‘’Gerekirse Zile’de Hırka-i Şerif Müzesi açacağız’’ dedi.
Hulusi Serezli, yaptığı açıklamada, cumhuriyetin ilk yıllarında güvenlik ve muhafazasının küçük bir yerde zor olacağı düşüncesiyle mukaddes emanetin Zile’den Ankara’ya götürüldüğünü söyledi.
Bunun o zaman Zilelileri derin bir üzüntüye boğduğunu ifade eden Serezli, ‘’Bununla ilgili birçok anımız var. 655 üyesi olan bir sivil toplum kuruluşuyuz. Bu mukaddes emaneti Zilemize tekrar getirmek için çalışmalara başladık. Gerekirse Zile’de Hırka-i Şerif Müzesi açacağız’’ diye konuştu.
Serezli, Zile’ye getirilmesini istedikleri Hırka-i Şerif’in Ankara Etnografya Müzesi’nde olduğunu ifade etti. Serezli,’’Dünyada bir eşi İstanbul Hırka-i Şerif Camisi’nde biri de Zile’de Şeyh Ethem Çelebi Camisi’nde bulunan Aziz Peygamberimizin mübarek Hırka-i Şerifleri, cumhuriyetin ilk yıllarında muhafaza edilemeyeceği gerekçesi ve Zilelilerin de yeterince sahip çıkmaması yüzünden Ankara’ya götürülmüştü. Şimdi Hırka-i Şerif’i tekrar istiyoruz. Örtüsü, saklama sandıkları hala ilçemizde duruyor.’’
ZİLE - 21.09.2007

HIRKA-İ ŞERİF


ZİLEDEN ALINAN ANKARA YA GÖTÜRÜLEN HIRKA-İ ŞERİFİN ÖRTÜSÜ
Şeyh Hatem Çelebi Türbesi

Yazmayı sürdürdüğüm bu yazıları belki arkası yarın tefrikalarına benzetenler olabilir. Uzun yazıp vaktinizi almak istemiyorum. Şahidi olduğum bu günlere gelinmede rolü olan olayları kısaca anlatıp, çözüm önerilerinin tartışılmasını istiyorum. Baştan söyleyeyim Kimseyi suçlamak ve yermek gibi bir kastım da yok.
Rahmetli Babam Şükrü Serezli anlatmıştı: Sanıyorum 10-11 yaşlarında idim. O yıl Zile de büyük bir kuraklık yaşanıyordu. Susuzluk hayvanları bile etkilemiş feryatları ile yer gök inliyordu. Halk ne yapacağını şaşırmıştı. Defalarca tekrarlanan yağmur duaları fayda vermemişti. Son bir çare kalmıştı. Beyazıd-ı Bestami hazretlerinin Torunu olan Şeyh Ethem Çelebi nin Camisinde bulunan Peygamber Efendimizin hırka yı şeriflerinin çıkarılmasına karar veridi. Bütün Zile camide toplandı. Ben ön sırada idim. Dualar salat'ı şerifler okundu Herkes göz yaşları içinde idi. Huşu içinde nefeslerini tutmuş bekliyordu. Hırkayı şerif ağır,ağır yerinden çıkarıldı. Özenle açıldı ve sag kolunun ucu takriben bir santim kadar tas içindeki suya batırıldı. O anda bardaktan boşanırcasına yağmur başladı. Yağış sakin, sakin bir hafta kadar sürdü. O yıl güzel, bol mahsüllü bir yıl oldu.
Dünyada bir eşi İstanbul Hırkayı şerif camisinde biri de Zile de Şeyh Ethem Çelebi camiinde bulunan Aziz peygamberimizin mübarek hırkayı şerifleri Cumhuriyetin ilk yıllarında muhafaza edilemeyeceği bahanesi ve Zilelilerin de yeterince sahip çıkmaması yüzünden Ankara ya götürülmüştü.
Babamın anlattığı hikaye beni çok etkilemişti. Mübarek emaneti yıllarca İzleyip aradım. Sonunda buldum. Görüştüğüm ismi bende saklı olan yetkili bana Müzeniz varsa hırkayı şerifi size verebiliriz dedi. Sevinç içinde büyük heyecanla Zile ye geldim. Gelişmeleri dönemin yöneticilerine anlattım. Benim resmi sıfatım yoktu. Bu teşebbüsü sade bir vatandaş olarak yapmıştım. Başka bir şey de yapamazdım. Keşki Kültür sitemizi bitirebilseydik. Şimdi Mübarek eski yuvasında olurdu. Şimdi bizde onun feyz ve bereketinden istifade ederdik. Ne büyük bir mutluk olurdu.
Kültür Sitesinin hala bitirilememesi Zile için talihsizlik oldu. İçinde benim de olduğum bir grup insanın gayreti ile Kültür bakanlığı Turgut Özal Kültür Sitesi nin inşaatına başlamıştı. Çeşitli sebeplerle inşaat yarım kaldı. Kültür Bakanlığı Belediyeye devretti. Sitenin önce adı değişti. Sonra kıyısından köşesinden satılmaya başladı. Bir bölümünün Turizm Otelcilik Yüksek okuluna verilmesi de tuz, biber oldu. Oysaki bu binanın yapılış amacı kültür sitesi idi. Planında modern bir müze konferans salonları vardı. Maalesef 15 - 20 yıldır inşaat bitmiş değil. Şimdi bitse bile bu durumuyla Kültür Bakanlığı müze olarak kabul eder mi bilemiyorum.
Tıpkı yıllar önce olduğu gibi bu günde Allahın bize lütfu olan bu muhteşem emanete sahip çıkamıyoruz. Ankara'dan getiremiyoruz. Sanıyorum önemini anlatamadık. Onun Zile de olduğunu düşünün. Tek başına Zile yi ayağa kaldırır. Ramazan boyunca televizyonlarda görüyorsunuz. İnsanlar sırf görebilmek için ne büyük fedakarlıklar yapıyorlar. Soruyorum size sadece Hırkayı Şerifin Zile ye gelmesi bile bir müze yapılması için kafi sebep değil mi? İnsanlar Kıytırık şeyleri şehirlerine geri getirmek için uğraşırken Biz ne bekliyoruz. Onun değerini anlatmaya gerek var mı?
Maşat Höyük ten, Kaleden çıkan tarihi eserlerimizi Zile ye getirsek Tokat müzesinde Tokat yazmasından başka bir şey kalmaz. Zile nin kültürel varlıkları sağda solda heba oluyor. Tarihi eserlerimize sahip çıkamıyoruz. Acilen buna dur demeliyiz.
Belediye başkanımız Sayın Murat Ayvalıoğlu nun bu konulara ne kadar önem verdiğini biliyorum. Aslında Bu güne kadar görev yapan Belediye başkanları içinde Zile nin Kültürüne, tarihi değerlerine ve turizme önem veren ilk başkan diyebilirim. O bütün bunların bilincinde. Elinden gelen gayreti gösteriyor. Bu bakımdan çok şanslıyız. Bizi her zaman. Destekliyor, cesaretlendiriyor. Yardımlarını esirgemiyor. Toplumsal Diyalog Platformu olarak kendisine çok şey borçluyuz. Teşekkür ediyoruz.
Şimdilik hoşça kalın-
Hulusi SEREZLİ